Aseksüellik Üzerine Bir Araştırma

Ana Sayfa Forumlar ASEKSÜELLİK Bilgilenme Aseksüellik Üzerine Bir Araştırma

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #116
    admin
    Anahtar yönetici

    Yazı Evrim Ağacı’ndan.
    http://evrimagaci.org/makale/382/
    https://www.facebook.com/notes/evrim-a%C4%9Fac%C4%B1/aseks%C3%BCellik-ve-evrim/429736540417760

    Biz de Evrim Ağacı olarak kendisine konuyla ilgili açıklamalar yaptığımız şöyle bir yazı sunmak istiyoruz:

    Sorunuz için teşekkür ederiz, önemli bir noktaya parmak bastınız. Günümüzde aşırı yüksek sayıda olmasa da, kendisini “aseksüel” (hiçbir cinsiyete ve cinsel faaliyete ilgi duymayan kişi) olarak tanımlıyorlar. Peki aseksüellik “normal” bir olgu mudur, yoksa bir hastalık mıdır? Doğada aseksüelliğe yer var mıdır? Kişiler, şahsi tercihleriyle mi aseksüel olurlar, hormonal ve genetik baskıların etkisi altında mı? Çevrenin bunda etkisi nedir? Kendisini “aseksüel” olarak tanımlayan insanlar gerçekten aseksüel midir? Bu sorular, halen cevap arayan ve insanların kafasını kurcalayan sorulardır. Bu konuda bilimsel araştırmaların sundukları en net cevapları vermektedir; bu sebeple bunlara bakmakta fayda görüyoruz.

    Öncelikle aseksüellik, Archives of Sexual Behavior dergisinin 36. sayısında çıkan makalelerinde Dr. Nicole Prause ve Dr. Cynthia Graham’ın tanımladığı şekliyle, “herhangi bir cinsiyete ve/veya genel olarak seks yapmaya ilgisini tamamen veya kısmen yitirmişlik” anlamına gelmektedir. Ancak 2004 yılında Anthony Bogaert’in Aseksüellik: ulusal bir olasılık örneğindeki yaygınlık ve ilgili faktörler başlıklı yazısında belirttiği gibi, “cinsel yönelimin kaybolması” olarak da tanımlanabilmektedir. Yapılan birkaç bağımsız araştırmadan çıkarılan ortak sonuca göre, tüm Dünya’daki toplam insan popülasyonu içerisindeki aseksüellerin oranı %1 veya daha düşüktür.

    Aseksüellik, sıklıkla “cinsellikten uzak durma” ile karıştırılmaktadır. Bu doğru değildir, zira din veya şahsi görüşlerden ötürü cinsellikten uzak durma ile cinselliğe hiçbir ilgi duymama tamamen farklı konulardır. İlkinde cinsel bir davranış tercihi bulunmaktayken, ikincisinde bilindiği kadarıyla elde olmayan unsurlar devreye girmektedir. Ağustos 2004 yılında yapılan bir araştırmaya göre, aseksüel olduğunu iddia eden bireylerin geniş bir kısmı, yine de cinsel faaliyette bulunmaktadırlar ve sebep olarak “romantik ilişki yaşamak” veya “çocuk sahip olma isteği”ni göstermektedirler. Bu da önemli bir noktayı bizlere göstermektedir: Aseksüel bireyler de, sekse ilgi duymuyor olmalarına rağmen seks yapabilirler. Bunu bir nevi sebze yemeyi sevmeyen; ancak arada sırada yemek durumunda kalan veya can çekmesi üzerine sebze yiyen çocukların durumuna benzetebiliriz. Kısaca bir şeye ilgi duymamak, onun kesinlikle yapılmayacağı anlamına gelmemektedir ve bu durum aseksüellerin seks yapması için de geçerlidir.

    Burada yapılması gereken bir diğer ayrım da, aseksüel üreme ile aseksüellik arasındaki karışıklığı önlemek amacıyla yapılacaktır. Aseksüel (cinsel olmayan) üreme, mitoz veya vejatasyon gibi yöntemlerle canlıların çoğalması anlamına gelir ve bir cinsel davranış tipi olan aseksüellik ile hiçbir alakası yoktur. İnsan türü, hiçbir tartışmaya yer bırakmaksızın seksüel (eşeyli) üreme ile çoğalan, ökaryotik bir canlıdır; ancak popülasyon içerisinde seksüel üremeye ilgi duymayan (ancak seksüel olmadan da üreyemeyen) bir grup insan vardır ki bu insanlara “aseksüel” demekteyiz. Ne olursa olsun, insan türü de, diğer tüm türler gibi biyolojik varlığını korumak amacıyla üremek zorundadır. Bunu yapmayan, yapamayan veya yapmak istemeyen soylar tükenir.

    Aslında tartışmanın temeli bu son cümlede çözülmektedir. Aseksüel davranış, elbette ki bir tercih meselesidir; ancak ne olursa olsun, eğer ki biyolojik soy korunmak isteniyorsa, normal bir şekilde üreme zorunludur. Açıkçası bu noktadan sonra elimizde kalan konu net bir şekilde şudur: Aseksüellik bir tercih meselesidir ve bizi ilgilendirmez. Ancak konu ne yazık ki tam olarak bu kadar basit değil. Aseksüel insanlar gerçekten de seks yapmaya ilgilerini yitirmişler midir? Ertesi gün uyandığınızda, “Artık aseksüel bir insan olacağım.” diyebilir misiniz? Geçirdiğiniz bir travma (örneğin tecavüze uğramak gibi), aseksüel olmanıza sebep olabilir mi? Tüm bunlar, kişilerin şahsi tercihleri üzerindeki, biyolojik ve kültürel unsurlardır ve Evrim Ağacı’nın alanına girer. Bu yüzden, bu konulara da biraz girmek istiyoruz.

    Aseksüellik Bir Tercih Midir?

    BBC’nin aseksüeller üzerinde yaptığı araştırma, oldukça ilginç sonuçlar vermiştir. İlk olarak araştırmanın bize gösterdikler, aseksüelliğin cinsel bir tercih olmadığı, doğuştan geldiği, yani bir “cinsel yönelim” olduğudur. Nasıl ki erkekler, doğduktan sonra “normal” bir şekilde dişilere ilgi duyuyorlarsa ve bunun için herhangi bir eğitim ya da kültürel birikim gerekmiyorsa, aseksüeller de doğduklarından itibaren herhangi bir cinsel istek duymuyorlar. Bunun elbette istisnaları vardır; ancak yapılan çeşitli araştırmalar, geniş bir kesimin doğuştan aseksüel olduklarını belirttiklerini göstermektedir.

    Independent gazetesinin görüştüğü ve kendisini aseksüel olarak tanımlayan Tessa Barratt, durumunu şöyle açıklıyor: “Cinsellikten uzak durmak bir tercihtir; ancak aseksüellik bir tercih değil, bir cinsel yönelim. Böyle olmayı seçemezsiniz, böyle doğarsınız. Bazı insanlar aseksüelliği anlamakta zorlanıyor. Bir insanın nasıl cinsel istek duymayabileceğine ve seksten uzak durabileceğine anlam veremiyorlar.”

    Bu konuda akla gelen ilk sorulardan biri, aseksüellerin özel yaşantılarında masturbasyon yapıp yapmadıklarıdır. Bu soru ilk bakışta kulağa rahatsız edici ve özel yaşamı taciz edici bir soru gibi gelebilir. Ancak masturbasyonun doğallığı anlaşılacak olursa (konuyla ilgili yazımızı okuyabilirsiniz), bu sorunun arkasında yatan bilimsel merak da anlaşılabilecektir. Ve BBC’nin bu konudaki araştırma sonuçları da ilginçtir. Aseksüel olduğunu belirten insanların büyük bir kısmı masturbasyon yapmaktadır. Bu bize şu gerçeği göstermektedir: Aseksüellerin cinsel dürtüleri bulunmaktadır; ancak bir sebepten ötürü bu cinsel dürtü, seks yapmaya dönüşememektedir.

    Aseksüellik ve Doğa

    Bilindiği gibi canlılar, 4 milyar yıldır evrimleşmektedirler ve bunun yarısı civarı bir süredir de eşeyli üreme evrimleşmektedir. Özellikle çok hücreli canlıların eşeyli üremesi, doğadaki Cinsel Seçilim yasalarından ötürü kıran kırana mücadelelere ve seks için ölüme kadar giden kavgalara sebep olmaktadır. Hatta modern bilim, canlıların yapısal evriminin %50 Doğal Seçilim’den (hayatta kalma mücadelesi), %50 Cinsel Seçilim’den (üreme mücadelesi) kaynaklı şekillendiğini ileri sürmektedirler. Elbette bunların arkasında birçok genetik ve çevresel mekanizma da söz konusudur; ancak canlıların biyolojik varlık amaçlarının ve ömürlerini şekillendiren hedeflerin hayatta kalmak ve üremek olduğu tartışılmazdır. Birçok canlı (ve özellikle de hayvanlar), ömürlerinin tamamına yakınını hayatta kalmayı ve üremeyi başarabilecekleri şekilde davranışlar sergileyerek geçirirler.

    Ancak günümüzde, bazı hayvan türlerinde aseksüel davranışlar normal olarak bulunmaktadır. Öyle ki, ünlü Evrimsel Biyolog John Maynard Smith, bu azınlıktaki aseksüel türlerin günümüze kadar var olabilmiş olmalarını “Evrimsel bir skandal” olarak tanımlamaktadır. Zira doğada, hayatta kalamayan ve üreyemeyen canlılar elenmektedir. Bu durumda aseksüellik nasıl olur da bugüne kadar gelebilir sorusu doğmaktadır. Fakat bu sorunun cevabı da, yine evrimsel süreçlerde gizlidir. Aseksüel türlerin niteliklerine bakıldığında, aseksüelliğin getirdiği olumsuz yanları destekleyecek birçok ek özelliğin evrimleştiğini görürüz. Örneğin aseksüel sürüngen türlerinde partenogenez denen bir yöntem ile üreme söz konusudur. Yeni Meksika kırbaçkuyruklarında (Cnemidophorus) bütün bireyler dişidir. Üreme döneminde bazı dişilerde meydana gelen hormonal değişim, bu dişilerin erkekmiş gibi davranmasına neden olmaktadır ve bu erkek gibi davranan dişiler, gerçek dişilerle birleşerek üremeyi sağlarlar; ancak ortamda erkekler veya sperm bulunmaz. Veya rotiferler içerisinde yer alan “bdelloid” olarak bilinen canlılar, aseksüel olmalarına rağmen olumsuz etmenlerden kendilerini korumak için geliştirdikleri uç derece özelliklere sahiptirler. Bu canlılar yumurtalarını bırakırlar; ancak yumurtalar gelişmek için erkeklere veya spermlere ihtiyaç duymaz. Yani bu canlılarda, yine üreme söz konusudur; sadece aseksüel üreme mevcuttur (yaptığımız ayrımı hatırlayınız).

    İnsanı Diğer Hayvanlardan Ayıran Noktalar Var Mıdır?

    İşte insan bireylerinde, aseksüel üreme bulunmasa da, aseksüellik vardır. Dolayısıyla doğada, tam olarak insanda olduğu gibi bir aseksüel yapı görmek pek kolay değildir. İnsan, “hayatta kalma ve üreme” ikilisini kırmış türlerden biridir. Açıkçası, insan türü de bu zinciri kıramamıştır; ancak kırmış gibi davranabilecek kadar yüksek bir zekaya sahiptir. Zira tipik bir insan ömrüne bakıldığında, yapılan birçok kültürel evrim ürününün yanında (sanat, müzik, din, vs.), ömrün büyük bir kısmının hayatta kalma mücadelesi (ekonomik ve sosyokültürel açıdan) ve üreme (evlilik, çocuk sahibi olma, vs.) üzerine kurulu olduğu görülür. Elbette bunun dışına çıkabilen insanlar da vardır; ancak biz popülasyonları incelerken, çan eğrisinin ortasındaki genel popülasyonu “norm” olarak alırız. Elbette ki uçlardaki azınlıklar da insan popülasyonları için tartışılmaz öneme sahiptir; zira muhtemel evrimsel süreçlerin yönlerinin belirleyicisi bu uçlardaki bireylerdir (bir popülasyonun ne yöne evrimleşeceği, çevresel baskıların uçlardakileri destekleyip desteklememesiyle şekillenmektedir).

    İnsandaki aseksüellik, uzun yıllardır birçok bilim insanının ilgisini çekmiştir. Örneğin 1948’de yayınlanan ve bilim camiasına bomba gibi düşen “İnsan Erkeklerindeki Cinsel Davranışlar” isimli raporunda Dr. Alfred Kinsley açıkça şunları yazmaktadır: “İnsanlar, koyunlar ve keçiler olarak ikiye ayrılamazlar!” Bundan kastı şudur: İnsan popülasyonları içerisinde sadece “erkekler” ve “dişiler” yoktur. Kinsley’in tanımıyla, X Grubu adı verilen, cinsiyetsiz insanlar da bulunmaktadır. Dolayısıyla Kinsley ve destekçilerine göre insan cinsiyeti, iki uçlu bir mızrak olarak değil, bir spektrum (dağılım) olarak belirlenmelidir. Buna rağmen Kinsley’in cinsiyet dağılımında X Grubu’na tam olarak yer bulunamamıştır. Havlak’ın yaptığı araştırmaya göre erkeklern %1.5’u, kadınların ise %15’i “cinsel istek duymamakta”dırlar ve bu sebeple X Grubu’na girmektedirler.

    2001 yılında kurulan Aseksüellerin Tanınırlığı ve Eğitimi Ağı’nın günümüzde Dünya çapında 19.000-30.000 arası üyesi bulunmaktadır. Bu alandaki araştırmalar halen sürüyor olmakla birlikte, bilim camiası aseksüelliğin normal bir cinsel yönelim mi, yoksa hormonal/genetik bir sorun mu olduğu konusunda tam olarak anlaşamamaktadırlar. Fakat günümüzde yaygın olarak kabul edilen görüş, aseksüelliğin bir hastalık olmadığı yönündedir. Zira önceden hastalıklı olarak tanımlanan cinsel yönelim hastalıklarında fobi (korku) unsuru önemli bir yer tutmaktadır. Yani bu insanların “hasta” olarak değerlendirilmesinin sebebi beyinlerindeki değişimlerden ötürü cinsellikten korkmalarıdır. Aseksüeller üzerinde yapılan çalışmalar ise, bu kişilerin neredeyse hiçbirinin seksten korkmadığını, sadece buna ilgi duymadıklarını, gerekirse kolaylıkla yapabildiklerini göstermektedir.

    Sonuç

    Bu konudaki araştırmaların sonu elbette ki yoktur ve her geçen gün yeni bulgulara ulaşılmaktadır. Ancak bu konuda unutulmaması gereken birkaç önemli noktayı şöyle özetleyebiliriz: Aseksüellik, insan popülasyonu içerisinde son derece normal bir varyasyon olarak görülmelidir. Zira popülasyonda bu şekilde uç nitelikteki bireyler bulunmaktadır. Nasıl ki aşırı seks düşkünleri popülasyonumuz içerisinde yer almaktaysa, sekse ilgi duymayan bireylerin de varlığı son derece normaldir. Aseksüelliğin kaynağı tam olarak bilinememektedir; ancak arkasında genetik bazı unsurların olduğu kesindir. Öte yandan çevresel etmenlerin de aseksüellikte etkisi olabileceği düşünülmektedir. Özellikle şiddetli travmalar sonrasında seksten soğuma, cinsiyetlerden uzak durma gibi durumlar görülebilmektedir. Bu gibi durumlar, şiddetli hormonal etki altında beyin yapısındaki değişmelerden kaynaklanıyor olabilir; bu konudaki çalışmalar sürmektedir. Öte yandan genlerde meydana gelen değişimler veya cinsel üreme sırasındaki genetik kombinasyonların bu tip varyasyonları oluşturması sonucu, aseksüellerin genellikle doğuştan bu özellikleri kazandıkları düşünülmektedir. Tüm bunlar bir yana, insanın kültürel yapısı içerisinde kamufle olmuş olsa da, biyolojik bir hayvan türü olarak insanın varlığını sürdürebilmesi, üremesine ve hayatta kalmayı sürdürmesine bağlıdır. Bunu en basit şekilde şuradan anlayabiliriz: İnsan türü müzik yapmadan, dinlerle uğraşmadan, sanat üretmeden, bilimle ilgilenmeden, kitap okumadan, sosyal etkileşime girmeden belli derecelerde hayatta kalabilir ve varlığını sürdürebilir; ancak biyolojik olarak varlığımızı sürdürebilmemizin tek yolu hayatta kalmayı sürdürmek ve üremeye devam etmektir. Bütün insanlar sanat yapmaktan (veya diğer kültürel evrim ürünlerinden) vazgeçerlerse, varlığımız devam edecektir. Ancak tüm insanlar, aynı anda, hayatta kalmaktan veya üremekten vazgeçecek olurlarsa, 70-80 yıl içerisinde, bugün doğan ilk bebekler de öldükten sonra, Dünya üzerinde hiçbir insan bireyi kalmayacaktır.

    Kültürel evrimimiz, kimi zaman biyolojik evrimimizin getirdiklerini maskelemekte, baltalamakta, modifiye etmekte veya gizlemektedir. Ancak düzgün ve bilimsel bir analiz sayesinde biyolojik evrim ile kültürel evrim arasındaki ilişkiler ortaya çıkarılabilir. İnsanın da sıradan bir hayvan türü olduğu unutulmamalıdır. İnsanı “inasn” yapan özellikler, onun biyolojik olarak evrimleştirdiği zekasına paralel olarak gelen, algısal ve düşünsel kültürel evriminden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla kültürel her evrim unsurunun arkasında, biyolojik evrim parçaları ve temelleri bulunabilir. Bu demek değildir ki kültürel evrimimizin her adımı biyolojik olarak şekillenmektedir. Bunu asla iddia edemeyiz. Ancak kültürel evrimin temelinin biyolojik evrim olduğunu inkar etmek, cehaletten ve inatçılıktan başka bir şey olmayacaktır.

    Umuyoruz ki popülasyon içerisinde bulunan her çeşitliliğe saygı duymayı bilen bireyler olabiliriz. Ve umuyoruz ki bu yazımız, değişik bir niteliği tanımanıza ve meraknızı körüklemeye (ve bir miktar tatmin etmeye) faydalı olmuştur.

    Şimdi, yazımızı noktalamadan önce 8 başlıkta aseksüelliği toparlayalım:

    1) Aseksüellik ile “Cinsellikten Uzak Durma” (Kelibasi) Kavramlarının Farklı Olduğunu Bilin!

    Aseksüellik doğuştan gelen bir niteliktir ve kişinin kendi tercihi değildir. Kelibasi ise, dini veya şahsi sebeplerle cinsellikten ve evlilikten uzak durma isteği, zorunluluğudur. İlkinden vazgeçilemez; ikincisinden vazgeçilebilir. Tüm aseksüeller cinsellikten uzak durmazlar; sadece biyolojik cinsiyetlerinin niteliklerini taşımazlar.

    2) Aseksüeller ile Homoseksüelleri Birbirine Karıştırmayın!

    Aseksüeller, gizli homoseksüeller değildirler. Aseksüellerin sadece karşı cinsiyete değil, kendi cinsiyetlerine de ilgileri bulunmaz.

    3) Aseksüeller, Cinsiyetlerini Baskılayan İnsanlar Değildir!

    Aseksüeller, aseksüel olmayı seçmemiştirler. Kelibasi sebebiyle cinsellikten uzak duranlar, evlilikten sonra normal bir şekilde cinselliklerini yaşarlar. Aseksüeller ise, en güçlü evliliklerde bile cinselliğe sıcak bakmazlar ve uzak dururlar. Bu, onların tercihi değildir, onlar için “normal” olan budur (nasıl ki “düz” bir erkek, “ona göre normal” bir şekilde, bir kıza cinsel istek duyuyorsa, bu da aynı durumdur).

    4) Değişim Beklemeyin, Aseksüeller Değişmeyecektirler!

    Genel kanının aksine, aseksüeller “doğru kişiyi bulduklarında” cinsel istek duymaya başlamayacaklardır ve ömürleri boyunca değişmeyeceklerdir. Aseksüeller, aseksüel olarak doğarlar ve ömürleri boyunca aseksüel olarak kalacaktırlar. Tıpkı düz erkeklerin ve düz kadınların, düz erkek veya düz kadın olarak doğması ve ölene kadar öyle kalmaları gibi. Aseksüellikte, transeksüellik gibi bir değişim isteği bulunmaz.

    5) Motivasyonlarını Anlayın!

    Aseksüeller, cinsellik içermeyen birlikteliklere karşı değildirler ve sevgililieri, karı-kocaları bulunabilir. Sadece seks yapma isteğini barındırmazlar, o kadar. Bunun evrimsel açıdan değerini yukarıda anlattık; ancak bireysel olarak sınırlı olduğundan ve popülasyon içerisinde çok dar olduğundan, sıradan bir varyasyon olarak görülmelidirler. Daha önce de dediğimiz gibi, kimisi sırf çocuk sahibi olabilmek için, zevk duymasa bile cinsel ilişkiye girebilir; ancak zevk için seks yapmazlar.

    6) Aseksüel Olmak, Dokunmaktan veya Öpüşmekten Hoşlanmamayı Gerektirmez!

    Aseksüel olduğunu belirten insanlar, diğer insanlar gibi sarılıp, dokunup, öğüşebilirler. Zira aseksüeller de aşk, sevgi gibi duygulara sahiptirler; ancak bunun sonucunda gelmesi biyolojik olarak hedeflenen seks olgusundan uzaktırlar. Herkes gibi diğer tutkulara sahiptirler.

    7) Aseksüellerin Hastalıklı Olduğu Fikrini Kafanızdan Atın!

    Aseksüellik seçilebilen bir şey değildir; dolayısıyla psikolojik bir rahatsız olarak görülmez. Hormonal aktivitedeki farklılıktan ve beyindeki sinir ağlarının farklı biçimde düzenlenmesinden oluşur. Aseksüelliğin “tedavisi”ne gerek yoktur; tıpkı “erkek olmanın tedavisi”ne gerek olmadığı gibi. Modern bilimde cinsiyetlerin 2 ile sınırlı olmadığına dair tartışmaların olduğunu hatırlayın.

    Cool Aseksüellerin Neredeyse Hiçbiri, Ömrünün Belli Bir Döneminde Olduğu İddia Edilen Taciz/Tecavüz Durumlarından Ötürü Aseksüel Olmamıştır!

    İnsanlar, aseksüelliğin psikolojik bir savunma mekanizması olduğunu sanarlar. Çok kısıtlı ve nadir durumlarda bu böyledir; ancak geri kalan büyük çoğunluk, gayet normal ve sıradan çocukluklar geçirmişlerdir. Henüz bilim dünyası, aseksüelliğin tam olarak nedenini bilememektedir; ancak bu yönde araştırmalar sürmektedir.

    En içten saygılarımızla.

    ÇMB (Evrim Ağacı)

    • Bu konu 10 yıl 6 ay önce önce admin tarafından değiştirildi.
    • Bu konu 10 yıl 5 ay önce önce aquarian tarafından değiştirildi.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.